Ramazân-ı Şerîfte İstiğfâr

Ramazân-ı Şerîfte İstiğfâr

İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûllüllah  (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Muhakkak ki ramazânda, gecenin ilk üçte birinden ya da son üçte birinden sonra bir münâdî:

‘Dilekte bulunan bir isteyici yok mu ki (ona isteği) verilsin? Bağışlanmak isteyip de istiğfarda bulunan yok mu ki kendisi için (günahları) bağışlansın?

Dönüş yapan bir tövbe edici yok mu ki Allâh-u Te’âlâ onun tövbesini kabul etsin’ diye nida eder.” (Beyhakî, Şu’abu’l-îmân)

Bu hadîs-i şerîf, ramazân-ı şerîf ayında tevbe ve istiğfârda bulunanların mutlaka bağışlanacaklarını bildirmekle beraber, ilaveten kabul saatlerine işaret etmektedir.

İbni Abbas (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur:

“Her kim receb, şaban ve ramazanda, öğlen ikindi arası:

”أَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ الْعَظِيمَ الَّذ۪ي لٰا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْحَيَّ الْقَيُّومَ وَأَتُوبُ اِلَيْهِ تَوْبَةَ عَبْدٍ ظَالِمٍ لِنَفْسِهِ لَا يَمْلِكُ لِنَفْسِهِ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا“

‘Kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan, Hayy ve Kayyum olan O büyük Allâh-u Te’âlâ’dan mağfiret talep ederim.

Kendisi hakkında ne bir zarara ne de bir faydaya, ne ölüme,  ne de yaşamaya ve ne de dirilmeye malik olmayan, (günahlar işleyerek) kendisine zulmetmiş bir kulun tevbe-siyle O’na tevbe ederim’ derse, Allâh-u Te’âlâ (o kişinin sevab ve günahlarını yazmakla görevli) iki meleğe:

‘Bu kulun amel defterindeki günahlarıyla alâkalı yazıları yakın!’ diye vahyeder.” (Safûrî, Nüzhetü’l mecâlis, 1/140)

İstiğfarın bir çok sîğası varsa da evlâ olan “Seyyidü’l-istiğfâr (istiğfarların efendisi)” denilen sîğa ile yapılmasıdır.

Nitekim Şeddâd ibni Evs (Radıyallâhu Anh)ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Seyyidü’l-istiğfâr şudur:

”اَللَّهُمَّ اَنْتَ رَبِّى لاَ اِلَهَ اِلاَّ  اَنْتَ خَلَقْتَنِى وَ اَناَ عَبْدُكَ  وَ اَناَ علَى عَهْدِكَ وَ وَعْدِكَ ماَاسْتَطَعْتُ. أَبُوءُ لَكَ  بِنِعْمَتِكَ  وَأَبُوءُ  لَكَ  بِذَنْبِى  فاَغْفِرْلِى  فَإِنَّهُ  لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ  اِلاَّ اَنْتَ. أَعُوذُ  بِكَ  مِنْ  شَرِّ  ماَ  صَنَعْتُ“

‘Ey Allah’ım! Benim Rabb’im ancak Sensin. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Beni Sen yarattın.  Ben Senin kulunum. Ben gücümün yettiği kadar Senin ahdin ve va’din (sözün ve müjden) üzere sâbitim.

Ben, Senin ihsan ettiğin nimetlerini itiraf ediyor, günahlarımı da itiraf ediyorum. Öyleyse beni mağfiret eyle! Şu muhakkak ki, günahları Senden başkası bağışlayamaz. Ben yaptığım şeylerin şerrinden Sana sığınıyorum.’ 

İnsan akşama girerken bu duâyı okuduğu zaman, o gece ölürse cennete girer yahut cennet ehlinden olur. 

Bu duâyı sabaha girerken okuduğu zaman da, o günde ölürse, o da cennet ehlindendir.”(Buhârî; Ebû Dâvûd; İbni Mâce)

Bu ayda çokça yapılması emredilen zikirlerin en üstünü, kelime-i şehâdet zikri ile istiğfardır. Nitekim Selmân-ı Fârisî (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edildiğine göre, Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şabân-ı şerifin son günü yapmış olduğu bir konuşmasında şöyle buyurmuştur:

“O hâlde, onda dört hasleti çoğaltın, bunların ikisiyle Rabbinizi razı edersiniz, diğer ikisine de mutlaka muhtaçsınız. Rabbinizi, kendisiyle razı edeceğiniz iki haslet:

لٰا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ Lâ ilâhe illallâh şehâdeti ve istiğfârdır.” (İbni Huzeyme)

En ufak bir rızası dahi cennetten ve tüm nimetlerinden değerli olan Allâh-u Te’âlâ’nın rızasını kazanmak için bu mübarek ayda kelime-i şehâdet zikriyle istiğfârı çok yapmalıyız.

Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gibi geçmişi geleceği bağışlanmış bir zâtın bile günde yüz kere istiğfar ettiği düşünülürse, ya bizim gibilerin ne kadar istiğfar etmesi gerekir!!!