Ramazân-ı Şerîf’in Son On Gününde İtikâfa Girmek

Ramazân-ı Şerîf'in Son On Gününde İtikâfa Girmek

Ramazân-ı Şerîf’in son on gününe yaklaşıldığında hatırlatılıp en çok dikkat çekilmesi gereken konulardan birisi de itikâfın mahiyeti ve ehemmiyetidir. Modernite ve dünyevileşmenin beraberinde getirdiği zorluklar ve olumsuz koşullardan mıdır bilinmez, müekked bir sünnet olan; Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm’ın, vefâtına kadar bırakmadığı[1] ‘’itikâf’’, unutulmaya yüz tutmuş gibidir şimdilerde adeta…

Oysaki ulemanın büyüklerinden Atâ (Rahimehullâh)’ın da dikkat çektiği gibi: “İtikâf yapan, ihtiyacından dolayı büyük bir zatın kapısında oturup dilediğini elde etmedikçe buradan ayrılıp gitmem, diye yalvaran bir kimseye benzer ki, Allah’ın bir mabedine sokulmuş, beni bağışlamadıkça buradan ayrılıp gitmem demektedir.”[2] anlayışında ifadesini bulacak kadar mühim bir ibadettir.

İtikâfın da tıpkı diğer ibadetler gibi birtakım şartları vardır. Bunların başında, itikâfa girilecek yerin hükmü gelmektedir. Zira ilgili şartları taşımayan bir yerde gerçekleştirilecek olan itikâf, makbul olmayacaktır. Hanefî Mezhebi’ne göre itikâfa girilecek olan mescid, Cuma namazı kılınan bir mescid tercihe şayan olmakla birlikte, umuma açık bir şekilde beş vakit namazın -ezân ve kâmetiyle- edâ edildiği bir mescid olmalıdır. Kadınların, evlerinde ibadet etmeleri daha hayırlı kabul edildiğinden evlerinde mescid edindikleri bir bölmede itikâfa girmeleri daha faziletlidir. İtikâfa girenin on gün boyunca bazı işlerden uzak kalması gereğinden hareketle, kadınların itikâfa girebilmeleri için kocalarından izin almış olmaları şarttır. Niyetle, geçerlilik şartlarını taşıyan bir mescide girmekle başlayan itikâf, mescidden mazeretsiz çıkmak ya da büyük günah işlemek gibi durumlarla bozulur.

İtikâfa girilecek olan mescidlere yönelik fazîlet sıralamasında Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ’nın özel bir yeri vardır ve bu mescidlerde itikâfa girmek daha faziletli kabul edilmiştir.

Son asrın büyük İslâm Âlimlerinden Ömer Nasuhi Efendi’nin de buyurduğu gibi: ‘’İtikâf, insanın kalbinin nurlanıp maneviyatının yükselmesine vesiledir. İtikâf ile simalarda kulluk nişanları parlar. Büyük feyizlere kavuşulur.’’[3] İtikâfa girmek, nefsi yasaklardan korumada daha etkili bir yöntem olduğu gibi, ramazanın son on gününde olması tahmin edilen Kadir gecesine rastlama imkânı ve umudunu da arttırır. İtikâf, insanı dünyevî meşgalelerden uzaklaştırıp daha fazla ibadete vesile olması yanında, genel anlamda hayatın anlamı üzerinde tefekkür etme imkânı da sağlar. İnsanların zaman zaman böyle derin tefekküre ihtiyacı vardır. İtikâf, bu tefekkürü gerçekleştirmek için bir fırsat olarak değerlendirilebilir.

Ramazân-ı Şerîf Dışında İtikâf

Müekked sünnet olan; Ramazân-ı Şerîf’in son on gününde girilen itikâfın dışında, senenin hemen her gününde gerçekleştirilebilecek, belli bir vakte ya da zaman aralığına bağlı olmayan itikâf nev’îleri de mevcuttur. İmam Muhammed eş-Şeybânî’ye (Rahimehullâh) göre, niyet edilerek şartlarını taşıyan bir mescide girmekle, mescidden çıkıncaya kadar itikâfta kalınmış ve böylelikle itikâf sevabı elde edilmiş olunur.

İmkânı bulunanların Ramazân-ı Şerîf’in yaklaşmış olan son on gününü itikâfa girmek suretiyle en güzel şekilde ihyâ etmeleri ve bütün mü’minlerin camiilerde ve mescidlerde geçen vakitlerini itikâfa niyet etmek suretiyle bu fazîlet ve mükafatlardan mahrum kalmadan amel etmeleri unutmamalı ki, sadece bireysel ibadetlerin ifâsı açısından değil, İslâmî şuurun tesisi açısından da mühimdir. Son yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın itikâf ibadetine özel bir önem vermesi ve itikâfa girmek isteyenler için camiileri tahsis etmek ve birtakım imkânlar sağlamak adına yapmış olduğu hizmetler de önemli gelişmeler olarak görünmektedir.

Dipnotlar


[1] Buhârî, “î’tikâf”, 3; Müslim, “Hayz”, 6; Tirmizî, “Savm”, 80.

[2] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihâli, (Sad. Mehmet Talû), İstanbul, Kitaş Kitap Kırtasiye Ltd. Şti. s.227

[3] a.y.

Hanefî Uluları’nın Mezhebi Esas Alınmıştır